Ülkemizde çek kullanımı oldukça yaygındır. Özellikle
19.03.1985 tarihli ve 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek
Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’un, 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek
Kanunu ile değiştirilmesi sonrasında getirilen yenilikler, çekin gündemde daha
fazla yer bulmasını sağlamıştır. Hatta yeni Çek Kanunu, yürürlüğe girmesinden
çok kısa bir süre sonra Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile
tekrar değişikliğe uğramış ve dikkatleri çek konusuna daha da bir çekmiştir.
Getirilen yeniliklerin, konumuz açısından en dikkat çekici
olanları, karşılıksız çek düzenlemesinin adli yaptırım yerine idari yaptırıma
bağlanması ve ileri tarihli çekin 31.12.2017 tarihine kadar ödeme için bankaya
ibrazı yasaklanarak, adeta vadeli çek yaratılmış olmasıdır. Çalışmamızda, düzenleme
tarihiyle doğrudan ve dolaylı olarak ilgili olan bu hususlar, uygulamada birçok
alanda karşımıza çıkabileceği için değinmekte yarar gördük. .
Bununla birlikte düzenleme tarihinin çekte temel bir kavram olması
ve çek hukukunda neredeyse her alanda bir etkisinin bulunması sebebiyle öncelikle
çek hakkında genel birtakım bilgiler vermeyi, ardından esas konumuz olan
düzenleme tarihi ve onun doğrudan ve dolaylı etkilerini incelemeyi sistematik
açıdan daha doğru bulduk.
Bu nedenle çalışmamızda öncelikle çek hakkında kısaca genel
bilgiler verip ardından çekin zorunlu unsurlarından düzenleme tarihini; çekin
geçerliliğine, düzenleyenin hukuki ehliyetine, ibraz, çekten cayma, protesto,
teyitli çekte bankanın sorumluluğu ve zamanaşımı sürelerine olan etkileri bakı-
mından inceleyeceğiz. Son olarak da, eski ve yeni kanun çerçevesinde karşılıksız
çek ve ileri tarihli çek düzenlemesi konularına genel hatlarıyla değineceğiz.
Zira bu konular ayrı bir çalışmayı gerektirecek kapsam ve öneme sahiptir.
I. GENEL
OLARAK ÇEK VE ÇEKİN ZORUNLU UNSURLARI
A. Çek
Kavramı
Çek, düzenleyen tarafından çekle işleyen hesabın bulunduğu
bankaya (muhataba) hitaben yazılan, üzerinde yazılı belli tutardaki paranın,
lehine çek düzenlenmiş şahsa (lehtara)
ya da çeki ondan usulüne uygun devralan şahsa (hamile) kayıtsız ve şartsız
ödenmesi konusunda bir havaleyi ihtiva eden, kıymetli evrak niteliğine sahip
senettir .
B. Hukuki
Niteliği
1. Kambiyo
Senedi Niteliği
Kambiyo senedi kavramı, İsviçre Borçlar Kanunu’nda
kullanılan Almanca “Wechsel” teriminin karşılığı olup İsviçre Hukuku’nda sadece
poliçe ve bonoyu karşılamaktadır. Çek ise bu kavrama dâhil edilmemiştir.
Hukukumuzda ise bono ve poliçenin yanında, çek kavramı da TTK’da kambiyo senetleri
başlığı altında düzenlenmiş bulunmaktadır .
“Kambiyo taahhüdü” deyimi ise hukukumuzda çeşitli kanunlarda
ele alınmıştır (MK m. 429/1, m. 462/1; BK m. 133/2, m. 46/3; TTK m. 1070). Bu
hükümlerin tamamında “kambiyo taahhüdü” deyimi, kredi işlemini ifade etmek
üzere bir poliçe veya bono ile borçlanmak anlamında kullanılmıştır. Bu
doğrultuda, kredi aracı olmayan çekin kambiyo senedi vasfında olup olmadığı
hususunda bir tartışma gündeme getirilebilir. Fakat hem mevzuatımızdaki
düzenlenme şekli hem de kambiyo senetlerine ilişkin sert ve şekilci hükümlere
tabi olması sebepleriyle çek taahhüdü bir kambiyo taahhüdü olarak, çek de bir
kambiyo senedi olarak kabul edilmelidir.
2. Havale
Niteliği
Yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı üzere, çekin temelinde
de poliçede olduğu gibi bir havale ilişkisi yatmaktadır. Havale, 6098 sayılı BK
m. 555’de şöyle tanımlanmıştır:
“Havale, havale edenin, kendi hesabına, para, kıymetli evrak
ya da diğer bir mislî eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini;
bunları kendi adına kabul etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir
hukuki işlemdir.”
Havale eski Borçlar Kanunu’nun 457 inci maddesinde bir
sözleşme olarak zikredilmiş olsa da; öğretideki baskın görüşe göre, çifte yetki
veren ve üçlü ilişki doğuran bir hukuki işlem olarak nitelendirilmekteydi5.
Çünkü havale eden, aynı işlem ile havale ödeyicisine ödeme (ifa) yetkisi,
havale alıcısına da ödemeyi (ifayı) talep/tahsil yetkisi vermektedir. Havale
eden ile havale ödeyicisi arasındaki ilişkiye karşılık ilişkisi; havale eden
ile havale alıcısı arasındaki ilişkiye bedel ilişkisi; havale alıcısı ile
havale ödeyicisi arasındaki ilişkiye de ödeme ilişkisi ya da havale ilişkisi
denir6. Bu son ilişki olan ödeme (havale) ilişkisinin meydana gelmesinde,
tarafların karşılıklı ve birbirine uygun beyanları ve dolayısıyla uzlaşmaları
söz konusu olmadığın- dan, havalenin bir sözleşme olmadığı ileri
sürülmektedir7. Yeni Kanun da, artık, öğretideki baskın görüş doğrultusunda
havaleyi bir sözleşme olarak değil, hukuki işlem olarak nitelendirmektedir.
Çek düzenlemesinde de üçlü bir ilişki söz konusu olup,
düzenleyen, çekle işleyen hesabın bulunduğu bankaya (muhataba), lehine çek
düzenlenmiş şahsa (lehdara) ya da çeki ondan usulüne uygun devralan şahsa
(hamil), kendi hesabına belirli bir bedeli ödeme yetkisi; keza hamile de çek
bedelini muhataptan talep/tahsil yetkisi vermektedir8. Böylece çekte de bir
havale ilişkisi söz konudur. Ancak bu alelade bir havale ilişkisi olmayıp;
nitelikli bir havale ilişkisidir9. Çünkü
poliçede olduğu gibi, çek de bir takım şekil şartlarını içermeli, yazılı olmalı
ve özellikle kayıtsız ve şartsız bir ödeme emrini içermelidir.
Çekin, alelade havaleden bir diğer önemli farkı da,
düzenleyenin (muhil), TTK m. 808 uyarınca, çekin ödenmemesinden dolayı sorumlu
olması ve bu sorumluluktan herhangi bir şekilde (özellikle sorumsuzluk klozu
ile) kurtulamamasıdır11. Zira TTK m. 818/1, c’nin TTK m. 679’a yaptığı yollama
nedeniyle, çek üzerinde, ödenmeme halinde düzenleyenin sorumlu olmayacağına
ilişkin bir kayda yer verilemez; böyle bir kaydın mevcudiyeti her hangi bir
hüküm doğurmaz.
Hukukumuzda muhatabın 5411 sayılı BankK m. 3 kapsamında bir
banka olması zorunludur12.“Banka” ile kast edilen, Bankacılık Kanunu’na tabi
olan kuruluşlardır. Ancak ödeme yeri Türkiye dışında olan çekler hak- kında
“banka” teriminden hangi kuruluşların anlaşılacağı ödeme yeri hukukuna göre
belirlenecektir (TTK m.815). Dolayısıyla, yabancı bir hukuk sisteminde “banka”
terimi ile kast edilenin, bizim hukukumuzda öngörüldüğü gibi mevduat, katılım
ve yatırım bankaları olmaması, hatta bir tüzel
kişi değil de bir gerçek kişi olması dahi mümkündür.
3. Ödeme
Aracı Niteliği
Ekonomik fonksiyonu itibariyle ise çek, poliçe ve bonodan
farklı olarak sadece bir ödeme aracıdır13. Esasen Mevzuatımızda çekin ödeme
aracı olduğuna dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Fakat 6102 sayılı TTK m.
795/1, “Çek görüldüğünde ödenir. Buna aykırı herhangi bir kayıt yazılmamış
hükmündedir.” demek suretiyle çekte vadeyi yasaklamış bulunmaktadır.
Dolayısıyla Kanun koyucunun çekin bir kredi aracı olarak değil de ödeme aracı
olarak kullanılmasını arzu ettiği söylenebilir. Diğer kambiyo senetleri olan
poliçe ve bono ise, bir vade ihtiva edebileceklerinden, ekonomik fonksiyonları
itibariyle birer kredi aracı olarak kabul edilmektedirler.
C. Tarihi
Gelişimi
Tarihi açıdan baktığımızda çek, kişilerin paralarını
muhafaza etmek üzere belirli kimselere tevdi ettikleri ilk günlerden itibaren
görülmeye başlamış ve gelişerek günümüze kadar gelmiştir. Özellikle parasını
sarraflara, bankerlere ya da bankalara tevdi etmiş olan kişilerin, parasını
tevdi etmiş olduğu bu kişiye hitaben yazdığı ve ödeme emri içeren bir senedin
teslimi ile parası üzerinde tasarruf edebilmesi çekin gelişiminin başlangıcını
oluşturur.
D. İktisadi
Önemi
Çek, düzenleyeni nakit paranın taşınması ve saklanmasının
beraberinde getirdiği çalınma, yanlış sayma gibi sakıncalardan kurtardığı ve bu
paranın kullanılmadığı sürece düşük de olsa faizle nemalandırılmasına imkân
sağla- dığı gibi, bir yandan da tedavüldeki nakit paranın belirli mali
kuruluşlar nezdinde toplanması ve giderek kaydi para olarak kullanılmasına
olanak sağlaması suretiyle gerek bu kuruluşların, gerek ülke ekonomisinin
yararına sonuçlar doğurmaktadır. Bu yönüyle birçok ülkede çek kullanımı kanun
koyucular tarafından sürekli teşvik edilmiştir15. Ancak belirtmek gerekir ki,
ödemelerde büyük kolaylık sağlamakla birlikte, çek, kanuni bir ödeme aracı
olmadığından, parayla eşdeğer değildir.
E. Çekin
Zorunlu Unsurları
Bir senedin çek olarak nitelendirilebilmesi için, TTK m. 780
ve Çek K.
m. 2/7’de
sayılan aşağıdaki unsurları ihtiva etmesi gerekir:
1. Çek
Kelimesi
Senedin çek olarak geçerlilik kazanabilmesi için aranan ilk
şart, “çek” kelimesinin senette kısaltma yapılmaksızın yer almasıdır17. Senet
Türkçe’den başka bir dille yazılmışsa, o dilde çek kelimesinin karşılığı olarak
kullanılan kelimenin kısaltma yapılmaksızın senet metninde yer alması gerekir
zorun ludur (TTK m. 780/1, a). Eski TTK döneminde “çek” kelimesinin senedin
neresinde yer alması gerektiğine dair herhangi bir açıklık bulunmamaktaydı
Uygulamada ise çek yaprakları bankalarca matbu şekilde
basılmakta ve hem senet başlığında hem de metin içerisinde “çek” kelimesine yer
verilmekteydi. 6102 Sayılı TTK, doktrinel tartışmalar doğrultusunda bu konuyu
açık bir şekilde düzenlemiş ve “çek” kelimesinin senet metni içerisinde yer
alması gerektiğine değinmiştir (TTK m. 780/1, a). Dolayısıyla, artık senet
metni dışında, örneğin sadece senet başlığında “çek” kelimesinin yer alması
senedin çek olarak geçerlilik kazanmasına yetmeyecektir.
2. Belirli
Bir Bedelin Kayıtsız ve Şartsız Ödenmesi Emri
Çek kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesine
ilişkin havaleyi ihtiva etmelidir (TTK m. 780/1, b). Dolayısıyla ödemenin her
hangi bir şekilde şarta bağlı kılınması, senedin çek olarak geçerlilik
kazanmasına engel olur. Ayrıca ödenecek bedelin de senedin üzerinde yer alması
ve belirli olması, yani belirli bir miktar para (Türk parası veya yabancı para-
TTK m. 802) olarak ifade edilmesi gerekir. Belirlenebilir mahiyette olması
yetmez.
Bedel, imzanın kapsamında kalmak koşuluyla çekin herhangi
bir yerinde yer alabilir. Senet metni içinde yer alması şart değildir. Bedele
ilişkin para miktarı rakamla veya yazıyla ya da her ikisiyle birlikte belirtilmiş
olabilir. Bedel hem yazı hem rakam ile gösterilmiş ve aralarında fark var ise,
yazı ile gösterilen (TTK m. 818/1, b’nin yaptığı atıf dolayısıyla TTK m. 676);
çek üzerinde farklı yerlerde gösterilen iki meblağ da yazı veya rakam olmakla
beraber aralarında fark varsa, küçük olan bedel (TTK m. 676/2) esas alınır.
3. Muhatabın
Ticaret Unvanı .
TTK’ya göre, bir senedin çek olarak geçerlik kazanabilmesi
için muhatabın ticaret unvanını içermesi gerekmektedir (TTK m. 780/1,c).
Yeni
düzenlemeyle, ETTK’da yer alan“muhatabın adı soyadı”
ibaresi, “muhatabın ticaret unvanı” şeklinde değiştirilmiştir. Yapılan bu
düzenleme ilk bakışta isabetlidir; çünkü hukukumuza göre çekte muhatap ancak
BankK m. 3 kapsamında bir banka olabilir23. Bankalar ise anonim şirket şeklinde
kurulan tüzel kişilerdir. Dolayısıyla ad ve soyadları olamaz, ancak ticaret
unvanları olabilir. Fakat düzenlemede gözden kaçırılan nokta, yabancı hukuk
sistemlerinde “banka” kavramı ile kast edilenin bizim hukukumuzdaki şek- liyle
bir banka olamayabileceği durumudur. Zira TTK’ya göre, ödeme yeri Türkiye
dışında olan çekler hakkında “banka” teriminden hangi kuruluşların anlaşılacağı
ödeme yeri hukukuna göre belirlenecektir (TTK m. 815). Yabancı hukuk
sistemlerinde “banka” deyimiyle her zaman mutlaka anonim şirket şeklinde
kurulmuş bir tüzel kişilik kast edilmiş olmayabilir. Bu deyimle kast edilen,
bir gerçek kişi ya da tüzel kişiliği olmayan iktisadi bir topluluk da olabilir.
Dolayısıyla madde hükmündeki düzenlemenin her türlü olasılığa cevap verebilir
durumda olabilmesi için “muhatabın adı” şeklinde bir düzenleme yapılması daha
isabetli olurdu. Zira, tüzel kişilerin de gerçek kişilerin de bir adı
bulunduğundan, böyle bir düzenleme her türlü olasılığa cevap verecek nitelikte
olacaktır.
Banka niteliğine haiz olmayan bir gerçek veya tüzel kişi
üzerine çekilen senet, çek niteliğine sahip olmasa da, havale hükmündedir.
4. Ödeme
Yeri
TTK m. 780/1, d uyarınca, çek, ödeme yerini de ihtiva
etmelidir, fakat aşağıda da değineceğimiz üzere, esasen çekte ödeme yerinin
gösterilmesi TTK’ya göre zorunlu değildir27. Bununla birlikte çekte ödeme
yerinin gösterilmesi, Türk hukuku bakımından özellikle ödeme için ibraz
sürelerinin tespiti hususunda önem arz eder. Ayrıca, yabancılık unsuru taşıyan
bir çekte, muhatap olma ehliyetinin saptanması (TTK m. 819), şekil ve müddetler
(TTK m. 820, m. 767) ile ödemeye ilişkin bazı önemli hususların (TTK m. 822)
belirlenmesinde de ödeme yeri kanunları esas alınır.
Çekte ödeme yerinin belirlenmesi bakımından TTK m. 781/2’de
alternatifli bir sistem kabul edilmiştir. Buna göre, çek üzerinde ödeme yeri
açıkça gösterilmemişse, muhatabın ticaret unvanı yanında yazılı yer ödeme yeri
sayılır. Şayet burada birden fazla yer gösterilmişse, çek ilk gösterilen yerde
ödenir. Ödeme yeri açıkça gösterilmemiş ve muhatabın ticaret unvanı yanında
herhangi bir yer ismi de yazılı değilse, çek muhatabın iş merkezinin (merkez
şubenin) bulunduğu yerde ödenir.
Şu an için uygulamada düzenlenen çeklerde ayrıca bir ödeme
yeri gösterilmemekte; bununla beraber, ÇekK m. 2/7 uyarınca çek defterlerinin
her yaprağına, çek hesabının bulunduğu şubenin adı (örn: Türkiye Garanti
Bankası A.Ş. Diyarbakır Şubesi) zorunlu olarak yazılmaktadır. Dolayısıyla,
26.02.2003 tarihli değişiklikle ÇekK’na bu hükmün eklenmesinden itibaren, çek
hesabının bulunduğu şube yerinin, aynı zamanda ödeme yeri olarak
nitelendirileceğini ve düzenleyenin çeke ödeme yerini yazmamasının çeki
geçersiz hale getirmeyeceğini söyleyebiliriz.
Düzenleme Yeri
Düzenleme yeri, tıpkı ödeme yeri gibi alternatif zorunlu
unsurdur. Yani çek üzerinde hiç bulunmaması çeki geçersiz hale getirir, fakat
çek üzerinde bulunacağı yer açısından kanun çeşitli alternatifler öngörmüştür.
TTK m. 781/3, “Düzenlenme yeri gösterilmemiş olan çek, düzenleyenin adı yanında
yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılır.” demektedir. Dolayısıyla, düzenleme yeri
çek üzerinde (ön yüzünde) açıkça gösterilmemiş ve düzenleyenin ad ve soyadı (ya
da imzasının)yanında da her hangi bir yer ismi yazılı değilse, senedin çek
vasfını kazanması mümkün olmayacaktır. Ayrıca birden fazla düzenleme yeri
gösterilmesi de çekin geçersizliği sonucunu doğurur32. Çünkü düzenleme yeri,
düzenleme günü ile birlikte ödeme için ibraz sürelerinin hesaplanması
bakımından önem arz etmektedir. Türk hukukunda çekte düzenleme yeri ile ödeme
yerinin aynı veya farklı olmasına göre değişik (10 gün, 1 ay, 3 ay gibi) ibraz
süreleri uygulanmaktadır. Geçersiz hale gelen çek adi havale hükmünde sayılır.
Düzenleme yeri, düzenleme tarihi ile birlikte ibraz süreleri
açısından büyük önem taşımaktadır. İbraz sürelerinin belirlenmesi düzenleme
yerine göre yapılırken, ibraz sürelerinin başlangıcı düzenleme tarihine göre
belir- lenir34. Dolayısıyla düzenleme yeri ile esas konumuz olan düzenleme
tarihi arasında oldukça yakın bir ilişki bulunmaktadır. Bu nedenle,
çalışmamızda düzenleme yeri, çekin diğer unsurlarına nazaran daha ayrıntılı
olarak incelenecektir.
Düzenleme yerinin (yukarıda belirttiğimiz önemine binaen),
mutlaka bir mülki idare birimi olması gerekir. Aksi takdirde ibraz süresinin
tespiti mümkün olmaz. Mülki idare birimleri düzenleme yeri olarak yazılırken
açıkça anlaşılır olmak koşuluyla kısaltılabilir. Fakat “mülki idari birim” ile
kast edilenin sadece il veya ilçeler mi olduğu; yoksa kasaba, köy, belde adları
gibi yerleşim birimi adlarının da çeke yazılmasının mümkün olup olmadığı
hususunda doktrinde tartışmalar bulunmaktadır. Doktrindeki görüşlerden biri,
mutlaka il adının yazılmasının gerekmediği, çekin düzenlendiği ilçe, köy vb.
yerlerin de isimlerinin yazılabileceğini savunmaktadır. Başka bir görüşe göre
ise düzenleme yeri mutlaka idari birim olarak gösterilmeli, dolayısıyla sadece
il veya ilçe isimleri çekte düzenleme yeri olarak yazılabilmelidir.
Bu konuda Yargıtay ceza daireleri ile hukuk daireleri
arasında da görüş birliği bulunmamaktadır. Yargıtay 10. Ceza Dairesi bir
kararında kasabaların düzenleme yeri olarak çekte gösterilebileceğini
belirtmiştir. Oysa Yargıtay 12. Hukuk
Dairesi ise bir kararında çekte düzenleme yeri olarak sadece sokak ismi
yazılamayacağını, mutlaka il ya da ilçe adının da belirtilmesi gerektiğini
belirtmiştir.
Dolayısıyla, somut olayın özelliklerine göre hareket
edilerek, birden fazla aynı isimli ilçe adı olduğunda o ilçenin bağlı olduğu
ilin isminin de çekte belirtilmesi karışıklıkları önleyecektir. Aynı şekilde
köy, kasaba, sokak isimlerinin de bağlı oldukları ilçe veya özellikle il
isimlerinin yazılması Suretiyle çekte belirtilmesi, çekin geçersiz hale gelmesi
olasılığını en aza indirecektir
Bu konuda değinmemiz gereken bir başka husus ise düzenleme
yerinin kısaltılarak yazılması durumudur. Yargıtay, 14.12.1992 tarih ve 1992/1-
1992/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında düzenleme yerinin “… hiçbir
duraksamaya yer vermeyecek şekilde anlaşılabilir olması koşulu ile…” (örneğin
İst.) kısaltılarak da yazılmasının mümkün olduğunu kabul etmiş ve böylelikle,
düzenleme yerine yönelik olarak salt bir kısaltma kullanılmasının çekin
geçersizliğine yol açmayacağı sonucuna varmıştır. Bununla birlikte doktrinde,
birden çok yer adını çağrıştıran ve bu nedenle duraksamaya ve karışıklığa yol
açan kısaltmaların çeki geçersiz kılacağı tartışmasızca kabul edilmektedir.
Ödeme için ibraz sürelerinin hesabında düzenleme yerinin
etkisi TTK’da düzenlenmiştir. Buna göre; eğer bir çek düzenlendiği yerde ödenecekse
on gün; düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecekse bir ay içinde muhatabına
ibraz edilmelidir (TTK m. 796/1).
Ödeneceği ülkeden başka bir ülkede düzenlenen çek,
düzenlenme yeri ile ödeme yeri aynı kıtada ise bir ay ve ayrı kıtalarda ise üç
ay içinde muhataba ibraz edilmelidir. Bu bakımdan, bir Avrupa ülkesinde
düzenlenip de Akdeniz’e sahili bulunan bir ülkede ödenecek olan ve aynı şekilde
Akdeniz’e sahili olan bir ülkede düzenlenip bir Avrupa ülkesinde ödenmesi
gereken çekler, aynı kıtada düzenlenmiş ve ödenmesi şart kılınmış sayılacaktır
(TTK m. 796/2).
Akdeniz’e sahili olan ülkelerin Avrupa ülkeleri ile aynı kıtada
sayılmasının temeli Cenevre Yeknesak Konvansiyonu’na dayanmaktadır. 19. yy.
sonlarından itibaren, tüm ülkeler açısından ortak bir kambiyo mevzuatının
oluşturulması istemiyle önce Lahey’de sonra Cenevre’de konferanslar düzenlenmiştir.
Cenevre Konferansları sonrasında ortaya çıkan ve 7 Temmuz 1930 tarihinde kabul
edilen “Poliçe ve Bonolar Hakkında Cenevre Yeknesak Kanunu”, “Poliçe ve
Bonolara İlişkin Bazı Kanunlar İhtilafının Çözümüne Dair Cenevre Konvansiyonu”
ve “Poliçe ve Bonolara İlişkin Damga Resmi Kanunlarına Dair Konvansiyon” bu
yolda yapılan çalışmaların sonuçlarını bir araya getirmiştir. 19 Mart 1931’de
yapılan konferansta da çek hakkında üç ayrı konvansiyon kabul edilmiştir.
Bu konvansiyonlara ABD, İngiltere ve İngiliz Uluslar
Topluluğu’na dâhil ülkelerin birçoğu katılmamıştır. Dolayısıyla günümüzde
kambiyo senetleri hukuku alanında iki büyük sistemin varlığından söz
edebiliriz. Bunlardan birincisi, Cenevre Konvansiyonları sistemi; ikincisi ise
1882 tarihli Bills of Exchange Act’e dayanan Anglo-sakson hukuk sistemidir41.
Mevzuatımız açısından da Cenevre Konvansiyonları sisteminin dolaylı kabul
edildiği söylenebilir.
Son olarak belirtmeliyiz ki, çekte gösterilen düzenleme
yerinin gerçeğe uygun olması şart değildir. Nasıl ki ibraz süresini uzatmak ya
da kısaltmak için çekin gerçekte düzenlendiği değil, daha önceki ya da daha
sonraki bir tarih düzenleme tarihi olarak gösterilebiliyorsa, aynı şekilde,
örneğin ödeme yerinde düzenlenmiş olmasına rağmen, çek üzerine farklı bir yerin
yazılması ve bu yolla da ibraz süresinin uzatılması mümkündür. Bununla birlikte
hiç olmayan (hayali) bir yerin düzenleme yeri olarak gösterilmesi mümkün
değildir.
6. Düzenleme
Tarihi
Çalışmamızın esas konusunu oluşturan düzenleme tarihi de
çekin zorunlu unsurlarındandır. Bu unsur bir geçerlilik koşulu olmanın44
yanında, ibraz süreleri, ehliyet, temsil ve tasarruf yetkisi gibi başka
açılardan da büyük önem taşımaktadır45. Keza ibraz sürelerinin bitimine bağlı
olarak, cironun en geç ne zamana kadar yapılabileceği (TTK m. 793/1), çekten
caymanın hüküm doğuracağı zamanın tespiti (TTK m. 799/1)46, protesto veya
eşdeğer yöntemlerle ödememenin tespiti süreleri (TTK m. 809/1), karşılıksız çek
düzenlenmesi nedeniyle idari yaptırımların uygulanmasını talep hakkının doğumu
(ÇekK. M. 5/1) açılarından da düzenlenme tarihinin büyük önemi bulunmaktadır47.
Düzenleme tarihinin ayrıntılı şekilde incelemesini ayrı bir başlık altında
yapacağımız için burada sadece, düzenleme tarihi yazılmaksızın bankaya ibraz
edilen çekin geçersiz olduğunu belirtmekle yetiniyoruz.
7. Düzenleyenin
İmzası
Bir çekin geçerli olabilmesi için gerekli şartlardan bir
diğeri de düzenleyenin imzasıdır. TTK m. 818’in yapmış olduğu atıf sebebiyle
poliçelerde düzenleyenin imzası hakkında belirtilen tüm özellikler, çekler
hakkında da uygulanacaktır.
İmza çekin ön yüzünde ve senet metninin tümünü kapsayacak
şekilde yer almalıdır ve imzanın el yazısı ile atılmış olması gerekir48. Bu
sebeple imza yerine parmak basmak, tasdik edilmiş bir işaret ya da mühür
kullanmak çeki geçersiz kılacaktır49.
Bu konuda değinilmesi gereken önemli bir husus da güvenli
elektronik imza50 ile çekin imzalanmasının geçerli olup olmayacağı durumudur.
TTK bu konuda açık bir hüküm sevk etmiş bulunmaktadır (TTK m. 1526/1). Bu hükme
göre, poliçe, bono, çek, makbuz senedi, varant ve kambiyo senetlerine benzeyen
senetler güvenli elektronik imza ile düzenlenemeyecektir. Bu senetlere ilişkin
kabul, aval ve ciro gibi senet üzerinde gerçekleştirilen işlemler güvenli
elektronik imza ile yapılamayacaktır. Dolayısıyla, düzenle- yenin imzasının
mutlaka ıslak imza şeklinde olması, düzenleyenin bizzat bu imzayı elle atması
gerekmektedir. Güvenli elektronik imza ile imzalanan çekler ise çek vasfı
taşımayacaklardır. Bununla birlikte, el yazısı ile atılmış bir imzayı ihtiva
etmek kaydıyla, imzanın gerçekte düzenleyen veya yetkili temsilcisine ait
olmaması, TTK m. 677’de düzenlenmiş olan “imzaların bağımsızlığı ilkesi”
uyarınca senedin çek vasfına sahip olmasını ve senet üzerinde imzası bulunan
(ciranta, avalist gibi) diğer kimselerin sorumlulğunu etkilemez.
II. DÜZENLEME
TARİHİ VE ÇEK HUKUKUNDAKİ ÖNEMİ
A. Çekte
Düzenleme Tarihi
1. Genel
Olarak
TTK’daki açık düzenleme uyarınca bir çekte düzenleme
tarihinin gösterilmesi zorunludur. Aksi takdirde, diğer tüm zorunlu unsurları
ihtiva etse dahi çek geçerliliğini kaybedecektir (TTK m. 780/1, e). Düzenleme
tarihini içermediği için çek sayılmayan bir senet, nama veya emre yazılı olmak
kaydıyla adi havale hükmünde sayılacak; hamiline düzenlenmiş olması halinde
ise, havale alıcısını içermediği için havale olarak da nitelendirilemeyecek,
sadece yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilecektir.
Çek üzerinde bir düzenleme tarihinin bulunmamasına bizzat
düzenle- yen yol açsa bile, çekin geçersizliğini ileri sürebilmelidir.
Düzenleme tarihinin eksikliğinin düzenleyen tarafından ileri sürülmesi, şekil
eksikliğine bilerek ve isteyerek sebep olma, yani bu eksikliği daha sonra ileri
sürerek sorumluluktan kurtulmayı planlamış olma halleri hariç, hakkın kötüye
kullanılması olarak nitelendirilemez.
Çekin zorunlu unsurlarından olan düzenleme günü çek üzerinde
yer almalı ve ister rakam ister yazı veya her ikisiyle birlikte (karışık)
gösterilmiş olsun mutlaka gün, ay ve yıl şeklinde (örneğin 15.11.2012) tam
olarak ifade edilmelidir. Çekte düzenleme günü olarak gösterilecek tarih,
hiçbir şüp heye mahal vermemek koşuluyla kısaltılmış olarak ya da ay ve günün
yerleri değiştirilmiş olarak da yazılabilir55. Bununla birlikte, yılın, ayın ya
da günün belirtilmediği (tek başına 27 Haziran veya Haziran 2008 gibi) yahut
belirtilmekle beraber açıkça anlaşılamayan bir tarih (7.7.7 gibi) geçerli kabul
edilmez56. Böyle senetler zorunlu unsurlardan düzenleme tarihini taşımadığı
gerekçesiyle çek olarak nitelendirilemezler57.
Düzenleme tarihinin belirli ve mümkün olması gerekmektedir.
Bu husustaki Yargıtay kararlarını incelediğimizde, zamanla Yüksek Mahkemenin
çeki geçersiz sayma hususundaki sert tutumunu yumuşattığını görmekteyiz.
Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 1992 tarihli bir kararında 30.2.1991 gibi mümkün
olmayan bir düzenleme tarihi taşıyan çeki geçersiz saymışken58, daha sonrasındaki
kararlarında bu tutumunu yumuşatarak Şubat ayı da dâhil olmak üzere 31 gün
olmayan aylar açısından senet üzerinde yazılı olan ve fakat takvimde bulunmayan
düzenleme gününü, ilgili ayın son günü olarak kabul etmiş ve senedi geçerli
saymıştır59. Öztan ise 30 Şubat tarihli düzenleme tarihinin mantığa açıkça
aykırı olduğunu ileri sürerek bu görüşe katılmamaktadır. Öztan’ın görüşüne
katılmayan Pulaşlı ise çeklerde genellikle düzenleme tarihinin 30 Şubat 2012
şeklinde yazıyla değil de, 30.2.2012 şeklinde rakamla yazıldığını belirterek,
düzenleyenin dalgınlığı yahut dikkatsizliği sebebiyle meydana gelen bu
yanlışlığa dayanarak çekin geçersiz sayılmasını kabul etmemektedir. Pulaşlı’nın
da haklı olarak belirttiği üzere düzenleyenin dalgınlığı veya dikkatsizliği sebebiyle
bu tür bir yanlışlığın meydana gelmiş olabilme ihtimalini de dikkate alarak bu
tür bir düzenleme tarihini ihtiva eden bir çekin geçerli sayılması gerektiğini,
aksi tutumun art niyetli düzenleyeni ödüllendirmek olacağını düşünmekteyiz.
Kaldı ki, doktrin ve uygulamada da artık, yaygın olarak, şubat ayı da dâhil
olmak üzere takvimde 31 gün çekmeyen tüm aylar için düzenleme günü olarak
yazılan “31” tarihi, ilgili ayın son günü olarak kabul edilmektedir. Takvimde
hiçbir ayda bulunmayan 32 ve devam günlerinin düzenleme günü olarak yazıldığı
çeklerin geçersiz olacağı ise tartışmasızdır.
Çekin üzerinde (ön yüzünde) yer almak kaydı ile tarihin
çekin herhangi bir yerinde, örneğin çekin üst köşelerinde ya da imzanın yanında
yazılmış olmasının bir önemi yoktur. Bununla beraber bankalar tarafından matbu
olarak bastırılıp verilen çek yapraklarında. Sağ üst köşede düzenleme günü için
ayrılmış bir yer bulunmakta ve düzenleme günü de genellikle ayrılmış bu yere
yazılmaktadır. Çek üzerinde düzenleme günü olarak farklı iki tarihin yazılmış
olması kural olarak çeki geçersiz kılmalıdır. Zira bu durumda ibraz sürelerinin
hesaplanması mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte böyle bir çeki geçersiz
kabul etmek kötü niyetli keşidecilerin yararına olacaktır. Çünkü bir yandan çek
düzenleyip diğer yandan sorumlu tutulmak istemeyen keşideci, senedin üzerine
birbirinden farklı iki düzenleme tarihi yazarak çekin geçersiz sayılmasını
sağlayabilecektir. Bundan dolayı, kötü niyetli düzenleyenlere karşı çek
hamillerinin korunması bakımından, en azından çek üzerinde düzenleme günü için
özel olarak ayrılmış yerde yazılı tarihi65, burada bir tarih yazılmamışsa,
düzenleyenin imzasının yanındaki tarihi düzenleme günü olarak kabul edip diğer
tarihi geçersiz saymak gerekir66. Ancak böyle bir çözüm tarzı da her zaman
isabetli olmayabilir. Şöyle ki, çek üzerinde başta tek bir düzenleme günü
yazılı olmakla birlikte, ibraz süresini geçirmiş olan hamil de çek üzerine daha
geç bir tarih ekleyerek ibraz süre- sini geçirmiş olmaktan dolayı kaybettiği hakları
yeniden elde etmek maskadıyla hareket etmiş olabilir. Bunun için çek üzerinde
farklı iki düzenleme gününün yazılı olduğu durumlarda, bunların yazılı olduğu
yer önemsenmeksizin, sonraki tarihi vade olarak nitelendirerek TTK m. 795/1
hükmü uyarınca geçersiz saymak, önceki tarihi ise düzenleme günü olarak kabul
etmek daha isabetli olacaktır. Nitekim Yargıtay da farklı kararlarında sonraki
tarihi vade olarak kabul edip geçersiz saymış; önceki tarihi ise düzenleme günü
olarak kabul etmiştir.
Çekte iki düzenleme tarihi varsa ve biri iptal edilmişse çek
geçerlidir69. Çünkü çekte vade yoktur ve çekteki tarihlerden birinin
çizilmesiyle, kalan tarih düzenleme tarihi sayılacaktır. Ancak bu çizilen
tarihin altında veya yanında düzenleyenin imzasının bulunması gereklidir. Çünkü
senette değişiklik yapmaya sadece düzenleyen yetkilidir. Diğer çek hamillerinin
senette değişiklik yapmaları, çekte tahrifat suçunu oluşturabilir.
2. Önceki
Düzenleme Tarihi
Kanun koyucu düzenleme tarihini, önemine binaen çekin
zorunlu unsurları arasında değerlendirmiştir. Dolayısıyla çek üzerinde yazılı
tarihin, kural olarak gerçekten de çekin düzenlendiği tarihi ifade etmesi
gerekir. Bununla beraber, düzenleme gününün çekin düzenlendiği tarihten önceki
bir tarih olarak gösterilmesi, çekin geçerliliğini etkilemez. Böyle bir durumda
kanunda ödeme için öngörülen ibraz süreleri düzenleyen tarafından kısaltılmış
olacaktır.
Düzenleme tarihinin gerçeğe aykırı (önce veya sonra)
gösterilmesi senedin tarafları arasında geçerli olmakla birlikte, bu
aykırılıktan menfaatleri zarar görmüş üçüncü kişilerin aksini kanıtlamak
suretiyle gerçek düzenleme tarihine göre işlem yapılmasını talep edebilmeleri
gerekir. Özellikle ehliyet, temsil, iflas ve tasarruf yetkisi ile ilgili bir
uyuşmazlık durumunda, ger- çek düzenleme tarihine göre işlem yapılmasını talep
etmekte üçüncü kişilerin yararı bulunabilir.
3. İleri
Düzenleme Tarihi
Çekin üzerinde yazılı düzenleme günü, çekin düzenlendiği
tarihten önceki bir tarih olabileceği gibi, sonraki bir tarih de olabilir.
Uygulamada
“ileri düzenleme tarihli çek” veya “vadeli çek” olarak
adlandırılan bu çeklerle, ödeme için ibraz süreleri uzatılmak suretiyle adeta
bir vade yaratılmak- tadır76. Bununla beraber, TTK m. 795/2 deki düzenlemeyle
üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin de, ibraz günü
ödenmesi zorunlu kılınmıştır. Ne var ki, ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak
değineceğimiz üzere, 6273 sayılı Kanunla 5941 sayılı Çek Kanununda yapılan
değişiklik sonucu, Kanuna eklenen geçici 1 madde ile ileri tarihli çekin
üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce ödenmek için muhatap bankaya
ibrazının, 31.12.2017 tarihine kadar geçersiz olacağı düzenlenmiştir.
B. Düzenleme
Tarihinin Çek Hukukundaki Önemi
1. Çekin
Geçerliliğine Olan Etkisi Bakımından Önemi
Düzenleme tarihinin çekin geçerliliğine ilişkin etkisini
yukarıda ayrıntılı şekilde incelemiştik. Bunlara ilaveten değinmemiz gereken
önemli bir diğer husus ise açık ve eksik çek düzenlemesidir. Bir çekin zorunlu
unsurlarından, düzenleyenin imzası dışındaki diğer unsurların -ki buna
düzenleme tarihi de dâhildir- düzenleyen tarafından boş bırakılarak lehtara teslim
edilmesi söz konusu olabilir. Bu durumda düzenleyen, çekin diğer unsurlarının
lehtar tarafından doldurulmasını istemektedir. Lehtar bu unsuru, çeki tedavüle
çıkarmadan önce veya hiç olmazsa çeki bankaya ibraz etmeden önce doldurmalıdır.
Yargıtay’ın da benimsediği üzere, icra takibine konulduktan sonra veya tahsil
amacıyla bankaya ibraz edildiği sırada düzenleme tarihinin yazılması senedi
geçerli kılmaz. Düzenleme tarihinin aradaki anlaşmaya uygun doldurulması
kaydıyla yazılmadan çekin lehdara verilmesi durumda açık çek söz konusu olur.
Açık çek hukuken geçerli bir çektir. Açık çekin doldurulması sırasında aradaki
anlaşmaya uyulmadığı iddiası düzenleyen tarafından ispatlanmalıdır. Bununla
birlikte bu yönlü bir iddianın iyi niyetli hamile karşı ileri sürülmesi mümkün
değildir. Eksik çekte ise, lehtar boş bırakılan unsurları doldurmaksızın çeki
bankaya ibraz etmektedir. Bu durumdaki çek ise geçersizdir.
2. Düzenleyenin
Ehliyetinin Tespiti Açısından Önemi
Düzenleme tarihi, düzenleyenin hukuki işlem ehliyetinin
belirleneceği anın tespiti açısından da büyük önem taşır81. TTK m. 670’e göre,
“Sözleşme ile borçlanmaya ehil olan kişi, kambiyo senetleri ile de borçlanmaya
ehildir.” Yani; bir kambiyo senedine imza atarak borç altına girebilmek için MK
m.9 anlamında fiil ehliyetine sahip olmak gereklidir. Çek de
bir kambiyo senedidir ve geçerli bir çek düzenlemesinden bahsedilebilmesi için
fiil ehli- yetinin bulunması zorunludur.
Fiil ehliyeti, kişinin bizzat yapacağı hukuki işlemler veya
haksız fiillerle kendi lehine hak veya aleyhine borçlar yaratma ve haksız
fiillerinden dolayı sorumlu olma iktidarıdır. Gerçek kişiler için fiil
ehliyetinin kazanılmasının şartlarını düzenleyen MK m. 10’a göre “Ayırt etme
gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” Tüzel
kişilerin fiil ehliyetini kazanma şartlarını ise MK m.49 düzenlemiştir. Bu
hükme göre, “Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli
organlara sahip olmakla fiil ehliyetini kazanırlar.”
Gerçek kişiler açısından birtakım özel durumlar da
bulunmaktadır. Erginliğin evlenme yahut mahkeme kararı ile kazanılması
durumunda, kişi yine de ergin sayılacağı için fiil ehliyetinin erginlik koşulu gerçekleşmiş
kabul edilecektir.
Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar borçlandırıcı
işlemleri ancak kanuni temsilcilerinin izni yahut icazeti ile yapabileceklerinden;
bunların kambiyo senetleri ile borçlanmaları da kanuni temsilcilerinin rızasını
gerektirecektir.
Bir meslek veya sanatla uğraştığı için kendisine ait
malların yönetimini ve bunlardan yararlanma hakkına sahip olan küçüklerin;
kambiyo taahhüdünde bulunmak da dahil olmak üzere, meslek veya sanatın
gerektirdiği her türlü işlemi yapabileceği kabul edilmelidir. Aynı şekilde
kendisine bir meslek veya sanatla uğraşması izni verilmiş vesayet altındaki
kişiler bakımından da aynı esas geçerlidir. Fiil ehliyetinin tüm şartlarına
sahip olmalarına rağmen kendilerine yasal danışman atananlar da ancak
danışmanlarının görüşünü alarak kambiyo taahhüdünde bulunabileceklerdir.
TTK’ya göre, çekin tedavüle çıkarılmasından sonra,
düzenleyenin ölümü, medeni haklarını kullanma ehliyetini kaybetmesi veya iflası
çekin geçerliliğini etkilemeyecektir (TTK m. 800). Bu hükmün karşıt anlamından
ulaşacağımız sonuç, geçerli bir çek düzenlenebilmesi için, düzenleyenin,
yukarıda belirtilen şartları çeki düzenlediği anda taşıması gerektiğidir. Dolayısıyla
düzenleme tarihi olarak belirtilen tarihte düzenleyenin fiil ehliyetine sahip
olmaması, iflası ya da ölümü çeki geçersiz kılar. Fakat çek bir kez düzenlenip
tedavüle çıkarıldıktan sonra, çek düzenlemesine engel teşkil eden bu durumlar
gerçekleşmiş olsa da çekin geçerliliği bundan etkilenmez.
Düzenleyen, çekin düzenlenmesi sırasında fiil ehliyetine
sahip değilse senetteki taahhüdün hükümsüzlüğünü herkese karşı ileri sürebilir.
İradeye ilişkin bir geçersizlik def’i olan ehliyetsizlik, sadece ehliyetsiz
olan kişinin senette yer alan taahhüdünü geçersiz kılar. Bu kişi dışındakilerin
senet üzerindeki taahhütleri, imzaların bağımsızlığı ilkesi gereği geçerli
olmaya devam eder. Bu anlamada ehliyetsizlik senedi geçersiz kılmaz.
Düzenleyenin ehliyetinin tespitinde, senet üzerindeki
düzenleme tarihi, gerçek düzenleme tarihi olarak kabul edilmekle birlikte,
menfaatleri zarar görmüş üçüncü kişilerin aksini kanıtlamak suretiyle gerçek
düzenleme tarihine göre işlem yapılmasını talep edebilme hakları vardır.
3. Temsil
Yetkisinin Varlığının Tespiti Açısından Önemi
Çekin temsilci aracılığıyla düzenlenmesi mümkün olmakla
birlikte, ÇekK. m. 5/3 ile bu konuda bazı sınırlamalar getirilmiştir. Anılan
hükme göre, “Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere
bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin
temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî
sorumluluk ile idarî yaptırım sorumluluğu çek hesabı sahibine aittir”.
Görüldüğü üzere Kanun çek hesabı sahibi gerçek kişinin temsilci vasıtasıyla çek
düzenlemesini yasaklamıştır. Bununla birlikte, bu kuralın ihlali halindeki
yaptırımı geçersizlik olarak değil; gerçek kişi adına temsilci vasıtasıyla
düzenlenen çekten dolayı hukukî sorumluluk ile idarî yaptırım sorumluluğunun
çek hesabı sahibi gerçek kişiye ait olacağını düzenlemiştir.
Çek.K. m. 5/3’teki temsilci vasıtasıyla çek düzenlenmesini
yasağının, iradi olarak verilen temsil yasağını kapsaması nedeniyle yasal temsil,
yasak kapsamında değildir. Bu nedenle veli, vasi ve ticari temsilci gibi yasal
temsil yetkisine sahip kişiler gerçek kişi adına çek düzenleyebilirler. Keza,
bahsi geçen temsil yasağı gerçek kişiler bakımından geçerli olduğundan, tüzel
kişilerin temsile ilişkin hükümler çerçevesinde çek düzenlemeleri mümkündür.
Temsilci aracılığıyla düzenlenmesi mümkün bir çekte,
temsilcinin yetkisinin olup olmadığı ve bu yetkinin süresi içinde kullanılıp
kullanılmadığının tespitinde de düzenlenme tarihi büyük bir öneme sahiptir92.
Şayet düzenlenme tarihi temsil yetkisinin süresi içindeki bir güne tekabül
ediyorsa çek temsil edileni bağlayacak, aksi takdirde çekten doğan sorumluluk
yetkisiz temsilciye ait olacaktır (TTK m. 818/1, c’deki atıf nedeniyle TTK m.
678/1).
4. İflas Durumunda Çekin İflastan Önce Keşide Edilip
Edilmediğinin Tespiti Açısından Önemi
Düzenleyenin iflası halinde malvarlığı üzerindeki tasarruf
yetkisi iflas masasına geçtiğinden ve masaya ait mallar üzerinde her türlü
tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz olduğundan (İİK m. 191/1), düzenleme
tarihi, çekin iflastan önce mi, sonra mı düzenlendiğinin tespiti açısından bir
diğer ifadeyle düzenleyenin tasarruf yetkisine sahip olup olmadığının tespit
bakımından da önem arz eder.
Keza, düzenleyenin çeki düzenlediği tarihten sonra iflas
etmesi halinde, TTK m. 733’teki hükümlerin uygulanması gündeme geleceğinden,
düzenleme tarihinin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
İcra ve İflas Kanunu, hamilin veya muhatabın iflası
hallerine ilişkin önemli bir takım sonuçlar öngördüğünden (bkz. İİK m. 184, 191
ve 192), düzenleme tarihi bu sonuçların uygulanmasında da önem taşır.
5. İbraz
Sürelerinin Başlangıcının Tespiti Açısından Önemi
Bir ödeme aracı olan çekte vade yoktur, görüldüğünde ödenir
(TTK m. 795, ÇekK m. 3/1). TTK’da, 10 gün, 1 ay ve 3 ay olmak üzere düzenleme
yerinin ödeme yeriyle farklı olmasına göre belirlenen üç ibraz süresi tespit
edilmiştir (TTK m. 796). Bunu düzenleme yeri konusunda daha önce ayrıntılı
olarak belirtmiştik. Bu ibraz süreleri çekte yazılı olan düzenleme tarihinin
ertesi günü başlar (TTK m. 796/3). Yani, bu durumda düzenleme tarihi ibraz
süresinin hesabına dahil edilmez. Buna göre; ayın on beşinci günü düzenlenen
çek bakımından sayılacak ilk gün ayın on altıncı günü olacaktır.
ETTK m. 729’da, “Kanunun bu kısmında gösterilen müddetlerin
hesaplanmasında bunların başladığı günün sayılmayacağı” ifade edilirken,
ETTKm. 708’de ise herhangi bir açıklık bulunmamaktaydı. Bu
bakımdan konu öğretide tartışmalıydı. Fakat yeni düzenlemeyle ETTK m. 708’in
karşılığı olan TTK m. 796/3’te, “Birinci ve ikinci fıkralarda yazılı süreler,
çekte yazılı olan düzenleme tarihinden sonra başlar.” şeklinde bir hüküm
konulmak suretiyle söz konusu tartışmalar ortadan kaldırılmış ve TTK m. 796 ile
TTK m. 817 arasında da uyum sağlanmıştır.
Çek, bir tatil gününde ödenmek üzere ibraz edilemez ve
aradaki tatil günleri de müddet hesabında düşülmez. Ancak, ibraz müddetinin son
günü bir tatil gününe rastlarsa; çekin takip eden ilk iş günü ödenmek üzere
ibrazı mümkündür.
Çek, takvimleri farklı olan iki yer arasında çekildiği
takdirde; bir başka deyişle takvim ihtilafı ortaya çıkmışsa, düzenleme günü,
ödeme yerindeki takvimin denk gelen gününe çevrilmelidir.
Çekin ibrazı için TTK’da öngörülen süreler hak düşürücü süre
niteliğinde olup, tarafların anlaşmasıyla değiştirilemeyeceği gibi, bu
sürelerin geçmiş olduğu hakim/icra müdürü tarafından re’sen dikkate alınması
gere- kir100. Tabi ki taraflar da sürenin geçmiş olduğunu her zaman ileri
sürebilir. İbraz süresinin geçmesi, çekin kambiyo senedi olarak hamiline
sağladığı bir- çok avantajın da sona ermesine yol açar. Özellikle ibraz
sürelerinin bitimine bağlı olarak; hamil artık kambiyo senetlerine özgü özel
takip yolundan faydalanamaz, çekle işleyen hesapta karşılığı olsa bile muhatabı
ödemeye zorlayamaz, düzenleyene ve diğer başvuru borçlularına karşı olan
başvuru haklarını kaybeder, düzenleyenin çekten cayma beyanı artık hüküm ifade
etmeye başlar, ibraz süresi geçtikten sonra karşılıksız işleminin yapılması
mümkün olmadığından karşılıksız çek keşidesine bağlı idari yaptırımların talep
edilebilmesi imkânından da yararlanılamaz. Keza emre yazılı çeklerde cironun
(temlik, teşhis ve teminat) fonksiyonlarını icra edebilmesi de, ibraz süresi
içinde yapılmış olması şartına bağlıdır. İbraz süresi içinde yapılmamış ciro
ancak alacağın temlikinin hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bunun sonucu olarak
da, düzenleyen daha sonraki bir hamile karşı, lehdar ile aralarındaki ilişkiden
doğan def’ileri ileri sürerek ödemeden kaçınabilecektir.
Düzenleme gününün ibraz sürelerine etkisinin ortadan
kalkması bakımından değinmemiz gereken önemli bir nokta da, ibraz süresinin
uzadığı hallerdir. TTK’ya göre, kanunen belirli olan süreler içinde çekin
ibrazı veya protesto veyahut buna denk gelen bir belirlemenin yapılması, bir
devletin mevzuatı veya herhangi bir mücbir sebep gibi aşılması imkânsız bir
engel nedeniyle gerçekleştirilemezse, bu işlemler için belirli olan süreler
uzar (TTK m. 811). Aynı şekilde, Yargıtay’ın bir kararında da belirtildiği
üzere103 çek, hamilinin ölümü nedeniyle Cumhuriyet savcılığınca tereke
hâkimliğine teslim edilmiş, daha sonra da mirasçıların talebi üzerine onlara
verilmişse, ibraz süresi çekin üzerinde yazılı olan düzenleme tarihinden
itibaren değil, aksine mirasçıların çeki teslim aldığı tarihten itibaren
işlemeye başlayacaktır. Çünkü çekin tereke hâkimliğince muhafazaya alınmış olması
zorunlu bir sebep olarak kabul edilmelidir.
6. Çekten
Cayma Konusundaki Önemi
Çekten cayma, düzenleyenin muhatap bankaya yönelik tek
taraflı bir işlemi olup, kendisi tarafından tedavüle çıkarılmış belirli bir
çekin ödenmemesi talimatını içerir105. Çekten cayma lehtara, cirantalara veya
avalistlere karşı hüküm ifade etmez. Düzenleyenin çekten cayması bizzat çekin
geçer- liliğini etkilemeyip, muhataba verdiği ödeme yetkisinin kısıtlanması,
adeta geri alınmasıdır. Çekte “kabul” söz konusu olmadığından düzenleyen her
zaman çekten cayabilir. Ancak böyle bir beyan ve buna bağlanan sonuç, bir ödeme
aracının tedavül güvenliğini son derece sarsıcı niteliktedir107. Bu nedenle
kanun koyucu çekten caymayı TTK’da özel olarak düzenlemiştir. Buna göre, çekten
cayma ancak ibraz süresi geçtikten sonra hüküm ifade edecek şekilde
düzenlenmiştir (TTK m. 799). İbraz süreleri de düzenleme tarihi esas alınarak
belirlendiği için düzenleme tarihinin çekten cayma durumunu dolaylı olarak
etkilediğinden bahsedebiliriz. Düzenleyen, ibraz müddeti henüz dolmadan çekten
caysa bile, ibraz müddeti içinde çekin ibraz edilmesi üzerine, muhatabın, çeki
ibraz eden lehtara karşılığını ödeme yükümlülüğü vardır. Çünkü çekten cayma,
ibraz müddeti içinde yapılmışsa hukuken hüküm ifade etmez. Şayet düzenleyen
çekten ibraz müddeti henüz dolmadan cayar, buna karşılık lehtar ibraz müddetini
geçirdikten sonra çeki muhataba ibraz
edecek olursa, artık cayma hukuken hüküm ifade eder. Bu sebeple muhatabın böyle
bir durumda lehtara ödeme yapmaması gerekir109; aksi takdirde düzenleyene karşı
sorumluluğu doğabilir. Bu durumda cayma talimatına rağmen ibraz süresi geçen
bir çekin bedelini ödeyen banka, ödediği meblağı artık muhataba borç olarak
yazamaz.
7. Çek
Karşılığının Ödenmediğinin Tespitine Yarayan Protesto ve Buna Eş Değer
Yöntemler için Gerekli Olan Süresinin Hesaplanmasındaki Önemi
Çekin ibraz edilmemesi veya ibraz işleminin usulüne uygun
olarak tespit edilmemesi halinde hamil, protestodan muafiyet halleri hariç,
cirantalara, düzenleyene ve diğer çek borçlularına karşı çeke dayanarak
müracaat hakkını kullanamaz; kambiyo senetlerine özgü takip yoluna başvuramaz
ve de karşılıksız çek keşidesi gerekçesiyle düzenleyen hakkında idari yaptırımların
uygulanmasını talep edemez111. Bu bakımdan çekin ibraz edildiği veya ibraz
edildiği halde karşılığının ödenmediği hususunun tespit edilmesi ve bu
tespitlerde, tespitin yapıldığı tarihlerin de yer alması büyük önem taşır.
Hamil ibraz süreleri içinde çeki muhataba ibraz ettiğinde,
çekin karşı- lığı tamamen yahut kısmen çıkmazsa; bu durum poliçeden farklı
olarak ya resmi bir belge olan protesto ile veya “karşılıksızdır” işlemi ile ya
da takas odasının beyanıyla tespit edilir. TTK’daki düzenlemeye göre
karşılıksızdır işlemi, muhatap tarafından ibraz günü de gösterilmek suretiyle
çekin üzerine yazılacak tarihli bir beyandır (TTK m. 808/1, b). Çekin bir takas
odasına ibrazı halinde takas odasının çekin süresi içinde ibraz edildiği halde
öden- mediğini tespit eden tarihli beyanı ile de çekin ödenmediğinin tespiti
müm- kündür (TTK m. 808/1, c) Yine TTK’ya göre, protesto veya buna denk belirlemenin,
ibraz süresi geçmeden önce yapılması gereklidir (TTK m. 809/1). Ne var ki,
ibraz sürenin son gününde yapılmışsa, protesto izleyen işgününde de düzenlettirilebilir114.
İbraz süreleri, düzenleme tarihi esas alınarak tespit edildiği için protesto
veya buna eş değer yöntemlerin süresinin hesaplanmasında da dolaylı olarak
düzenleme tarihinin etkisi bulunmaktadır.
8. Teyitli
Çeklerde Bankanın Sorumluluk Süresinin Tespiti Açısından Önemi
Bir çekin teyit edilmesiyle, banka, ibraz müddeti zarfında,
senet bedelinin hamil lehine bloke edildiğini belirtmektedir. Bu durumda,
düzenleyen ibraz süresi içinde çekin
karşılığı üzerinde bir tasarrufta bulunamayacağı gibi, banka da, süresi içinde
ibraz olunan çeki karşılığı bulunmadığı gerek- çesiyle ödememe yoluna gidemez.
Teyitli çeklerde bankanın sorumluluğu ibraz süresiyle
sınırlı olduğun- dan, düzenleyen çekten caymış olmasa bile, bankanın sürenin
geçirilme- sinden sonra ibraz edilen teyitli çeki ödemekten kaçınması
mümkündür116. İbraz süresini geçirmiş olan hamilin başvurusuna rağmen, çekin
karşılığını ödemeyen bankanın hamile karşı bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
Zira çeki süresinde ibraz etmeyen ve ödememe olgusunu usulüne uygun tespit
ettirmeyen hamil TTK m. 808 vd. hükümleri kapsamında başvuru hakkını
yitirmiştir.
İbraz süreleri, düzenleme tarihi esas alınarak tespit
edildiği için teyitli çeklerde bankanın sorumluluk süresinin tespiti açısından
da düzenleme tarihinin dolaylı bir etkisi bulunmaktadır.
9. Zamanaşımı
Süresinin Hesaplanmasındaki Önemi
31.1.2012 tarih ve 6273 sayılı Kanunla değişik TTK m. 814/1
hükmüne göre, “Hamilin, cirantalarla düzenleyene ve diğer çek borçlularına
karşı sahip olduğu başvurma hakları, ibraz süresinin bitiminden itibaren üç yıl
geçmekle zamanaşımına uğrar.” Yani çekte öngörülen zamanaşımı süresinin
başlangıcı, çekin ibraz süresinin bitimine göre tespit edilmektedir. Fiili
ibraz tarihinin ise bu hesapta bir önemi bulunmamaktadır119.
Örneğin, 15.11.2012 tarihinde Diyarbakır’da düzenlenen
çekte, ödeme yeri de Diyarbakır ise bu çek 10 gün içinde, yani en son
25.11.2012 tarihinde çalışma saati sonuna kadar ibraz edilmelidir. Ancak bu
çeki, hamil 20.11.2012 tarihinde ibraz etmiş olsa da, üç yıllık zamanaşımı
süresinin başlangıç tarihi, çekin fiilen ibraz edildiği 20.11.2012 tarihi
değil, ibraz süresinin bitimi olan 25.11.2012 tarihidir ve 25.11.2015 de
zamanaşımının son günüdür.
İbraz süreleri düzenleme tarihine göre tespit edildiği için
zamanaşımı süresinin hesaplanmasında düzenleme tarihinin dolaylı bir etkisinin
olduğunu söyleyebiliriz.
III. DEĞİŞEN
TİCARET VE ÇEK KANUNLARI ÇERÇEVESİNDE KARŞILIKSIZ ÇEK VE İLERİ TARİHLİ ÇEK DÜZENLENMESİ
HUSUSLARINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
A. Karşılıksız
Çek Düzenlenmesi Hususunda Yapılan Değişiklikler
Düzenlenmiş bir çekin karşılıksız çıkması dolaylı da olsa
düzenleme tarihiyle ilgilidir. Düzenleme tarihine bağlı olarak ibraz
sürelerinin başlangıcının tespit edildiğini daha önce de belirtmiştik. İbraz
süresi içinde, lehtar tarafından muhataba ibraz edilen çekin ödenmesi
gereklidir. Çünkü düzenleyen tarafından muhataba ödeme yetkisi verilmiştir.
Fakat düzenleyenin çek hesabında her zaman ödenmesi gereken bedelin karşılığı
tamamen ya da kısmen bulunmayabilir. İşte bu durumda karşılıksız çek düzenleme
fiilini (kabahatini) oluşacaktır.
İbraz sürelerinin kısalığı, vadenin olmaması ve tedavül
kabiliyeti nedeniyle para gibi nakit ihtiyacını gidermesi, paranın taşınmasına
ilişkin zorlukları ve rizikoları ortadan kaldırması, belli bir oranda kalsa da
bankalara karşılıksız her çek yaprağı için mali sorumluluk yüklenmiş olması çeki
tercih edilir kılmaktadır. Fakat ülkemizde poliçe ve bonodan ziyade çek kullanımının
yaygın olmasının belki de en büyük sebebi, çekin karşılıksız çıkması durumunda
hukuki sorumluluk yanında düzenleyenin cezai sorumluluğuna da yol açmasıydı. Bu
durum piyasalarda çeke olan güveni arttırmak- taydı. Fransız Çek Kanunundan
esinlenerek hazırlanmış olan19.3.1985 tarih ve 3167 sayılı Çekle Ödemelerin
Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun m. 16/1’de bu durumu
düzenlemişti. Anılan hüküm doğrultusunda, ibraz edilen çekin karşılığının
düzenleyenin çek hesabında kısmen veya tamamen bulunmaması durumunda düzenleyen
yahut onun bu konudaki yetkili temsilcisi karşılıksız çıkan çek bedeli
tutarında para cezasına çarptırılır, karşılıksız çek düzenlemesinin
tekrarlanması durumunda ise bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasına
hükmedilirdi. Bu madde 14.12.2009
tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununda da korunmuştu. Fakat Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 3.2.2012’de Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmesiyle, Çek Kanunu’ndaki adli para cezası ve suçun tekrarı
halinde ön görülen hapis cezası kaldırılmış ve yerine Cumhuriyet savcısı
tarafından uygulanacak idari yaptırım getirilmiştir. Bu idari yaptırım çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağı şeklinde uygulanacaktır. Buna bağlı olarak
5941 sayılı ÇekK m. 6/1’deki adli nitelikteki etkin pişmanlık hükmü de
kaldırılmış ve hamilin karşılıksız kalan çek bedelini faiziyle birlikte tamamen
ödemesi halinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının Cumhuriyet Savcısı
tarafından kaldırılacağı öngörülmüştür.
B. İleri
Tarihli Çek Düzenlenmesi Hususunda Yapılan Değişiklik
Düzenleme tarihi çekte bulunması gereken zorunlu
unsurlardandır. Ancak düzenleme tarihi olarak çeke yazılan tarih, gerçekten
çekin tedavüle çıkarıldığı tarih olmayabilir. Bu durum ise çekin geçerliliğini
etkilememekle birlikte başka bir takım hukuki sonuçlar doğuracaktır.
İleri tarihli çek düzenlemesine sebep olan durumları üçe
ayırmamız mümkündür. Birinci durum, çekin lehtarın eline ulaşması için gerekli
olan süre veya benzeri bir fiili ibraz olanaksızlığının göz önünde tutularak,
düzenleme tarihinin ileri bir tarih şeklinde belirlenmesi halidir. İkinci
durum, sipariş edilen bir malın tesliminin vadeye bağlı olduğu hallerde ortaya
çık- maktadır. Bu durumda, malların tesliminden önce ödemede bulunmak istemeyen
düzenleyen, çeke ileri tarih koymak sureti ile kendisini güvenceye almak
istemekte, mallar vadeden önce kendisine teslim edilmediğinden çekle işleyen
hesabında karşılık bulundurmamak sureti ile kendisini koruyabilmektedir.
Satıcıda, malları teslim ettiğinde muhatap bankada karşılık bulunmaması nedeni
ile ödemede bulunulmadığı hallerde karşılıksız çek düzenle- menin yaptırımından
yararlanabilme olanağını elde etmektedir. Üçüncü durum ise bir ödeme aracı olan
çeke ileri tarih konulmak sureti ile bu tür çekin poliçe ve bono gibi kredi
aracı olarak kullanılmak istenmesidir. Çekin, poliçe ve bono gibi bir kredi
aracı olarak kullanılmak istenmesinde ise, çekin damga vergisine tabi olmaması
ile karşılıksız çek keşide etmenin suç olması ve bunun da lehdar/hamil için
önemli bir güvence teşkil etmesi nedenleri rol oynamaktadır.
İleri tarihli çeklere ilişkin olarak uluslararası
düzenlemelere de bakacak olursak; çeke ilişkin Cenevre Yeknesak Kanunun
hazırlık aşamasında, ileri düzenleme tarihli çek konusunda iki görüşün ileri
sürüldüğünden bahsedebiliriz. Bunlardan birincisi, çek görüldüğünde ödeneceğine
göre, hamil, ibraz süresi sona ermiş olmadıkça, çeki üzerindeki tarih ne olursa
olsun muhataba ibraz ederek ödenmesini isteyebilir görüşünü savunan görüştür.
İkinci görüş ise ileri tarihli çeklerin batıl olması gerektiğini belirten
görüştür. CYK m. 28, birinci görüş doğrultusunda kabul edilmiştir. Bu görüşün
kabul edilmesinin amacının, çeki vadeli hale getirip ona kredi fonksiyonu
sağlamak olduğu ifade edilmiştir. Yani CYK sisteminde, düzenleyen ile hamil
arasındaki centilmenlik anlaşmasına saygı gösterilmiştir diyebiliriz.
Çekin bir ödeme aracı olduğuna daha önce de değinmiştik.
Türk hukukunda diğer kambiyo senetlerinden farklı olarak çekin karşılıksız
çıkması durumu cezai bir müeyyideye bağlandığı için piyasalardaki talep çekin
kullanılmasını yaygınlaştırmıştır. Fakat çek bir kredi aracı değildir ve çekte
vade bulunmaz. Bu sebeple ülkemizdeki uygulama Avrupa ülkelerinden farklı
şekilde gelişmiş ve kredi aracı olan poliçe neredeyse hiç kullanılmazken, ileri
tarihli çek düzenlenmek suretiyle çeke kredi aracı vasfı kazandırılmıştır.
Uygulamadaki bu durum Kanun ile çeliştiği için bir takım sorunlar ortaya
çıkmıştır .
5941 sayılı ÇekK geçici m. 1/5’te, ileri tarihli çeke
ilişkin olarak, 31.12.2011 tarihine kadar üzerinde yazılı düzenleme tarihinden
önce çekin bankaya ibrazının geçersiz olduğu öngörülmekteydi. Böylece,
31.12.2011 tarihine kadar, ileri tarihli çek düzenlenebilecek ve çek, üzerinde
yazılı düzenleme tarihinden önce bankaya ödenmek için ibraz edildiğinde banka
ibrazı reddedip hiçbir işlem yapmadan çeki hamile iade edecekti.
Çek Kanununda, 31.12.2011 sonrası için de ileri tarihli
çekle ilgili olarak bir hükme yer verilmiştir. ÇekK m.3/8’e göre; “Üzerinde
yazılı bulunan ödeme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının ETTK’nın
707. (TTK m.795/1) maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması
halinde, bu çekle ilgili olarak hukuki takip yapılamaz. İleri tarihli çekle
ilgili olarak hukuki takip yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme
tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve
karşılıksızdır işlemine tabi tutulması şarttır.” Esasen bu hükümle, 31.12.2011
(Kanunun yeni şekline göre 31.12.2017) tarihinden sonra da ileri tarihli çek
düzenlenebilmesine ve bu çekin, üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce
bankaya ödenmek için ibraz edilebilmesine de imkân tanınmıştır. Bununla
birlikte üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce muhataba ibraz edilen çekin
kısmen ya da tamamen karşılığının çıkmaması durumunda hukuki takip hemen
yapılamayacak, çekte yazılı ileri tarihe bağlı olarak başlayacak ibraz sürelerinin
gelmesi beklenecektir. İbraz süresi başlamadan önce ibraz edilen çekin işlediği
hesapta kısmen dahi olsa bir karşılık varsa, muhatap bu karşılığı ödemek
zorunda olacak fakat ödenmeyen kısım için hemen bir takip başlatılamayacak;
bilahare ibraz süresi içinde çekin yeniden ibrazı gerekecek ve buna rağmen
kalan karşılığın ödenmemesi üzerine yapılan tespitle birlikte takip hakkı elde
edilecektir.
Fakat bu durum beraberinde birçok yeni sorunun ortaya
çıkmasına da yol açmıştır. Örneğin bu düzenlemeyle, ileri tarihli çekin,
üzerinde bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilmesi ve karşılığının çek
hesabında tamamen bulunmaması halinde, üzerindeki düzenleme tarihine göre
kanuni ibraz süresine kadar defalarca ibraz edilmesi ve her defasında mevcut
kısmi karşılığın tahsil edilmesi söz konusu olabilecektir. Bir diğer sorun,
ibraz sürelerinin başlangıcından önce ibraz edilen çeke ait hesapta karşılığın
bulunmaması durumunda, her çek yaprağı için bankalar açısından öngörülen
sorumluluk miktarının ödenmesinin talep edilebilip edilemeyeceği meselesidir.
Her çek yaprağına karşılık muhatap bankanın kanun gereği ödeme yükümlülüğünün
söz konusu olabilmesi, çekin düzenleyen dışındaki bir hamil tarafından
“süresinde ibraz” edilmesi koşuluna tabi tutulmuştur (Çek.K. m.3/3). Buradaki
süresinde ibrazı, çek üzerindeki düzenleme tarihine göre belirlenecek olan
kanuni ibraz süreleri olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla üzerindeki düzenleme
tarihinden önce çekin ödeme için ibrazı
halinde muhatap banka, her çek yaprağına karşılık kanunen ödemek zorunda
olduğu miktarı hamile ödemek zorunda olmayıp, bu ödeme için kanuni ibraz
süreleri içinde çekin tekrar ibraz edilmesini isteyebilmelidir.
Daha sonra, 6273 sayılı Kanunla 5941 sayılı Çek Kanununda
bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerden biri de, ileri tarihli
çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce ödenmek için muhatap bankaya
ibrazının, 31.12.2017 tarihine kadar geçersiz olacağını öngören geçici madde
1/5’tir. Bu hükmün konulmasıyla birlikte artık çekin bir kredi aracına
dönüştüğünü ve piyasaların bu uygulamaya alıştığı gerekçesiyle 2017 yılından
sonra da yapılacak düzenlemelerle bu uygulamanın süreklilik kazanacağını
söyleyebiliriz.
Bu hususta değinmemiz gereken noktalardan bir diğeri de,
ileri tarihli çekin ibrazında nasıl bir yol izleneceğidir. İleri düzenleme
tarihli bir çek, üzerinde yazılı tarihten önce muhatap bankaya ödenmek için
ibraz edildiğinde, muhatap banka Çek Kanununun geçici 1. maddesinin 5.
fıkrasındaki, “31.12.2017 tarihine kadar üzerinde yazılı düzenleme tarihinden
önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir.” hükmüne dayanarak,
bu çekle ilgili hiçbir işlem yapmayacaktır. Bu durumda muhatap bankanın çek
hamiline karşı hiçbir sorumluluğu da söz konusu olmayacaktır. İleri tarihli çekin erken ibrazının geçersizliğine ilişkin
31.12.2017 tarihine kadar yürür- lükte kalacak geçici bu düzenleme, TTK m.
795/1’deki, “Çek görüldüğünde ödenir. Buna aykırı herhangi bir kayıt yazılmamış
hükmündedir.” hükmünün uygulanmasını bu tarihe kadar askıya almış olmaktadır144.
Dolayısıyla, 31.12.2017 tarihine kadar ileri tarihli olarak düzenlenen çekte
hamil, düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresini beklemek ve çeki ancak o
zaman muhatap bankaya ibraz etmek zorundadır.
SONUÇ
1. Çek,
hukuki niteliği itibariyle nitelikli bir havaledir. Bu havale bir takım şekil
şartlarını içermeli, yazılı olmalı, soyut ve kayıtsız, şartsız bir ödeme emri
şeklinde olmalıdır.
2. Çekin
diğer kambiyo senetlerinden farkı, onun bir kredi aracı olmayıp ödeme aracı
olmasıdır. Fakat ülkemizde uygulama bunun tam aksi şekilde gelişmiştir. Kredi
aracı olarak kullanılması gereken poliçe ve bononun herhangi bir cezai
yaptırıma bağlanmamış olması, fakat çekin cezai yaptırıma bağlanmış olması bu
gelişime neden olmuştur. Bu gelişim sonu- cunda ileri tarihli çekler ortaya
çıkmış ve kanun koyucu da piyasa taleplerini göz önünde bulundurarak bu
kullanımın yaygınlaşmasına bir nevi yardımcı olacak düzenlemelerde bulunmuştur.
3. Bir çekin
geçerli olabilmesi için kanunen belirtilen zorunlu şekil şartlarının tümünü
içermesi gerekir. Kısaca bu şartlar; senet metninde çek kelimesinin bulunması,
belirli bir bedelin kayıtsız ve şartsız ödenmesi emri, muhatabın ticaret
unvanı, ödeme yeri, düzenleyenin imzası, düzenleme yeri ve düzenleme tarihidir.
4. Çekte
muhatap poliçeden farklı olarak sadece bir banka olabilir. Bu sebeple muhatabın
adı soyadı yerine yeni düzenlemede muhatabın ticaret unvanından bahsedilmiştir.
Fakat bu yeni düzenleme, ödeme yerinin yabancı ülke olarak gösterilmesi
durumundaki olasılıkları karşılar nitelikte değildir.
5. Düzenleme
tarihi, çek hukuku bakımından birçok hususun temelini oluşturduğu için büyük
önem taşımaktadır. Birçok kavramı doğrudan ve dolaylı olarak etkilemesi bu
önemini pekiştirmektedir. Etkilediği bu kavramları kısaca; çekin geçerliliği,
düzenleyenin ehliyetinin tespiti, ibraz sürelerinin, çekten cayma süresinin,
protesto süresinin, teyitli çeklerde bankanın sorumluluk süresinin ve
zamanaşımı süresinin hesaplanması şeklinde belirtebiliriz.
6. Düzenleme
tarihinin genellikle çekin ihdas edildiği tarih olduğu ve ibraz süreleri de bu
tarihin hemen ertesi günü başladığı için, ibraz süreleri ile bağlantılı olan
diğer sürelerin de temelini oluşturduğundan bahsedebiliriz. Bu şekilde ortaya
dolaylı bir etki çıkmaktadır. Bununla birlikte düzenleme tarihinin yokluğu çeki
doğrudan etkiler ve onun geçersizliğine sebep olur. Aynı şekilde ibraz
müddetlerinin hesabının yasada düzenleme tarihinin hemen ertesi günü
başlayacağı belirtildiği için, düzenleme tarihi ibraz sürelerinin başlangıcını
ve bitiminin tespiti hususunu da doğrudan etkilemektedir.
7. Düzenleme
tarihi açısından değinilmesi gereken noktalardan biri de çekin tamamen ya da
kısmen karşılıksız çıkması durumudur. İbraz müddeti içinde lehtar tarafından
muhataba ibraz edilen çekin karşılığı, düzenleyenin çek hesabında tamamen ya da
kısmen bulunmazsa karşılıksız çek düzenlenmesi durumu meydana gelir. Eski
düzenlemede çekin karşılıksız çıkması bir suç olarak öngörülmüş ve adli para
cezası ve karşılıksız çek düzenlemesinin tekrarı halinde de hapis cezası ile
yaptırıma bağlanmıştı. Fakat 5941 sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunun kabulüyle birlikte adli yaptırımlar hapis cezası da dahil olmak
üzere kaldırılmış ve bunun yerine çekin karşılıksız çıkması durumunda idari
yaptırım öngörülmüştür. Bu idari
yaptırım, düzenleyenin çek hesabı açması ve çek düzenlemesinin yasaklanması
şeklinde olup Cumhuriyet Savcısı tarafından uygulanacaktır.
Bu düzenlemenin yapılmasında, ekonomik suçlara ekonomik
yaptırımların uygulanması gerektiği düşüncesi etkili olmuştur.
8. Değineceğimiz
son nokta ise, çekte düzenleme tarihi olarak ileri bir tarihin yazılması yani
ileri tarihli çek ihdası durumudur. Yukarıda da belirttiğimiz üzere ülkemizde
çekin karşılıksız çıkması durumunda hapis cezasının öngörülmüş olması
piyasalarda bir güvence unsuru olarak algılanmış ve çek kullanımına olan ilgiyi
arttırmıştır. Esasen kredi aracı olan poliçe ve bononun böyle bir caydırıcılık
unsuru taşımaması, ödeme aracı niteliğinde olan çekin kredi aracına
dönüştürülmesi sonucunu doğurmuştur. Çekte vadeyi yasaklayan TTK m. 795/1,
ileri tarihli çek ihdasıyla aşılmış bulunmaktadır. Ülke çapında çekin ileri
tarihli olarak düzenlemesinin bu kadar yaygın olmasının temel nedenleri,
karşılıksız çek düzenlenmesi nedeniyle hapis cezasına çarptırılanların
sayısının her geçen gün artması ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin
yasa koyucuyu ileri tarihli çek düzenlemesini serbest bırakmaya yöneltmiş
olmasıdır. En son yapılan düzenleme ile ileri tarihli çek düzenlemesi 2017
yılına kadar geçerli kılınmıştır. Muhtemelen bu tarihten sonra da yeni
düzenlemelerle bu süre daha da uzatılacaktır. Hemen belirtelim ki, ileri
tarihli olarak düzenlenen çek geçerli bir çektir. Fakat çekin ileri tarihe göre
hesaplanacak ibraz süresinden önce muhatap bankaya ibrazında banka muhtemelen
ödeme yapmayacaktır. Aynı şekilde, bu çek karşılıksız çıksa dahi karşılıksızdır
işlemi ya da buna muadil (örneğin protesto gibi) bir başka işlem
yapılamayacaktır. Hukuki takip yapılabilmesi için ileri tarihe göre
hesaplanacak ibraz müddetlerinin gelmesi beklenecektir. Zira yürürlükteki ÇekK.
m. 3/8 hükmü ile “Üzerinde yazılı bulunan ödeme tarihinden önce ibraz edilen
çekin karşılığının ETTK’nın 707. (TTK m.795/
1) maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması
halinde, bu çekle ilgili olarak hukuki takip yapılamaz. İleri tarihli çekle
ilgili olarak hukuki takip yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme
tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır
işlemine tabi tutulması şarttır.” şeklindeki düzenleme ile, TTK m. 795/2 hükmü
askıya alınmıştır. Çekin ödeme aracı olma niteliğiyle bağdaşmayan bu
düzenlemenin bir an önce yürürlükten kaldırılarak, TTK m. 795/2’ye yeni- den
işlerlik kazandırılması ve yürürlüğünün devam ettirilmesi gerektiğini
düşünmekteyiz. Böylece ibraz
süresinden önce de
karşılıksız çıkan çek nedeniyle başvuru hakkı ve idari
yaptırımların uygulanabilmesi mümkün olacağından, ileri tarihli çeke duyulan
ilgi de azalacaktır.
İleri tarihli çek düzenlemesinin önüne geçebilmek için,
öncelikle bu uygulamanın yaygınlaşmasındaki en büyük etkenin, uygulanabilecek
yaptırımlar nedeniyle lehtar ve hamillerde karşılığını bulan güvence unsuru
olduğunu, kanun koyucunun da görmesi gerekmektedir. İleri tarihli çek düzen-
lemesi yerine poliçenin kullanılabilirliğini arttırmak için kanun koyucunun
poliçe ve bono hükümlerini yeniden gözden geçirerek daha fazla güvence
sağlayacak hükümler sevk etmesi gerekmektedir. İleri tarihli çek düzenlemesine
izin veren kanun hükümlerinin süresinin devamlı uzatılması yerine, poliçe ve
bonoya ilişkin yaptırım hükümlerinin ağırlaştırılarak güvenilirliğinin
arttırılması, piyasaları kendiliğinden ileri tarihli çek düzenlemesinden
uzaklaştırıp bu türden kambiyo senetlerine yönlendirecektir. Çünkü kişiler
haklı olarak ticari güvenliği en üst düzeyde olan senetlere yönelmekte, hatta
çek örneğinde görüldüğü üzere niteliğini dahi değiştirmek suretiyle bu senetleri
kullanma eğiliminde bulunmaktadır. Dolayısıyla çekte vadenin yaratılması yerine
zaten birer kredi aracı olan poliçe ve bononun kullanımının
yaygınlaştırılmasının en doğru ve kalıcı çözüm yolu olduğu unutulmamalıdır.
KAYNAK: Doç. Dr. Ali AYLİ - Arş. Gör. Didem YARDIMCIOĞLU Akademik çalışması
Yorumlar
Yorum Gönder